Kategori arşivi: Marka

10 Marka Yönetimi İlkesi

Markalar, modern dünyada hayati önem taşıyan karmaşık yapılardır. Tüketicilerle anlamlı bir şekilde bağlantı kurmak, sadakat oluşturmak ve rekabette öne çıkmak için, markaların bu 10 ilkeyi benimsemesi gerekir:

1. Markalar Yaşayan Sistemlerdir: Markalar statik varlıklar değil, sürekli gelişen ve uyum sağlayan canlı sistemlerdir. Pazar trendlerini takip etmek, yeniliklere açık olmak ve değişime ayak uydurmak gerekir.

2. Markalar Sürdürülebilir Getiri Sağlar: Güçlü markalar, tüketicilerle güven ve sadakat inşa ederek uzun vadeli karlılık sağlar. Bu, tutarlı kalite, şeffaflık ve müşteri odaklı bir yaklaşım gerektirir.

3. Markalar Uyum Sağlayarak Uyum Sağlar: Markalar, yeni fikirlere ve trendlere karşı direnmek yerine, onlara uyum sağlayarak ve onları kendi yararlarına kullanarak başarılı olur. Bu, esneklik, çeviklik ve açık fikirlilik gerektirir.

4. Markalar Takip Etmez, Liderlik Eder: Güçlü markalar, pazarda takipçi olmak yerine, yenilikçi ve öncü bir rol üstlenirler. Bu, cesaret, vizyon ve özgünlük gerektirir.

5. Anlamak, Kopyalamaktan Daha İyidir: Markalar, rakiplerini kopyalamak yerine, kendi benzersiz değerlerini ve kimliklerini geliştirmeye odaklanmalıdır. Bu, derin içgörü, otantiklik ve farklılaşma gerektirir.

6. Sadece Sıfırların Köşesi Yoktur: Markalar, sıradan olmaktan kaçınmalı ve pürüzlü kenarları ve özgün kişilikleriyle öne çıkmalıdır. Bu, cesaret, tutku ve unutulmazlık gerektirir.

7. Markalar Yönetilmemeli, Yönetilmelidir: Markalar, kısa vadeli çıkarlara göre yönetilmek yerine, uzun vadeli vizyon ve tutarlılıkla yönetilmelidir. Bu, liderlik, bağlılık ve kararlılık gerektirir.

8. Marka Yönetimi Sadece Bir İletişim Görevidir – Tüm Şirketi Etkiler: Marka yönetimi, pazarlama departmanıyla sınırlı değildir, tüm şirketin kültürüne ve operasyonlarına entegre edilmelidir. Bu, tutarlılık, uyum ve çalışan katılımı gerektirir.

9. Markalar Duygularla Bağlanır: Tüketicilerle mantıksal argümanlardan çok duygular aracılığıyla bağlantı kurmak gerekir. Bu, hikaye anlatımı, tutku ve samimiyet gerektirir.

Bu 9 ilkeyi benimseyerek markalar, rekabette öne çıkabilir, sadık bir müşteri tabanı oluşturabilir ve sürdürülebilir bir başarı elde edebilir.

10-Çekicilik şöhreti yener.

Değiştirilebilir ürünlerin bulunduğu doymuş pazarlarda marka bilinirliği bir sonraki seviye için sadece bir gerekliliktir: çekicilik. İnsan bilmediği şeyi arzulayamaz. Bir markanın orta ve uzun vadeli başarısının anahtarı, insanları cezbetme ve elde tutma yeteneğidir. Dijitalleşme burada yardımcı olur, çünkü dijital olarak yönetilen markalar, müşterilerine rakiplerinden daha yakın olmaları ile karakterize edilir.

Ancak çekicilik nereden geliyor?

  • Güçlü bir hikaye anlatımıyla: Markanızın arkasındaki hikayeyi, tutkuyu ve vizyonu müşterilerinizle paylaşın. Duygusal bir bağ kurun ve onlarla anlamlı bir şekilde etkileşime girin.
  • Tutarlı bir marka kimliğiyle: Tüm iletişim kanallarınızda tutarlı bir ses ve görsel kimlik kullanın. Bu, markanızın tanınmasını ve hatırlanmasını kolaylaştırır.
  • Mükemmel müşteri deneyimiyle: Müşterilerinizin her temas noktasında olağanüstü bir deneyim sunun. Onları özel ve değerli hissettirin.
  • Yenilik ve değişime açıklıkla: Trendleri takip edin ve pazardaki değişimlere ayak uydurun. Müşterilerinizin taleplerini karşılamak için sürekli yenilik yapın.
  • Sosyal sorumlulukla: Topluma olumlu bir katkıda bulunun ve sürdürülebilirlik ilkelerine bağlı kalın. Bu, markanıza anlamlı bir amaç kazandırır.

Çekicilik, bir gecede kazanılan bir şey değildir. Zaman, çaba ve yatırım gerektirir. Ancak, uzun vadede, bu yatırım geri ödenecektir. Çekici bir marka, sadık müşteriler, güçlü bir itibar ve sürdürülebilir bir başarı elde edecektir.

Unutmayın: Markanız sadece bir logo veya bir ürün değildir. Bu, müşterilerinizle kurduğunuz duygusal bağdır. Çekici bir marka inşa ederek, bu bağı güçlendirebilir ve şirketinizin uzun vadeli başarısını sağlayabilirsiniz.

Sonuç olarak:

Marka yönetimi karmaşık ve sürekli bir süreçtir. Başarılı olmak için, markanızı yaşayan bir sistem olarak görmeniz ve onu sürekli olarak geliştirmeniz gerekir. Basit kurallara ve tutarlı bir stratejiye bağlı kalarak, çekici bir marka inşa edebilir ve pazarda kalıcı bir etki yaratabilirsiniz.

KOALA’DAN MARKA

Çok uyuyan bir koaladan marka olur mu? Koala’lar günde ortalama olarak 20 saat uyur ve kalan 4 saatte yaklaşık 100 kere esnermiş.

Koala bir Avustralya hayvanı ve bize çok uzak ama bakın neler var. Uyku üzerinden eşleştirilerek markalar zihinlere kazınmış.

Sevimli Koala’lar bizde olsaydı nasıl pazarlardık?

Marka kimin ilgisini çekecek, uykuya düşkün insanlar mı, rahatlama ve dinlenme arayanlar mı, yoksa koalaları sevenler mi sorularına cevap aramamız gerekir. Hedef kitlenin net bir şekilde tanımlanması ve markanın onlarla nasıl bağlantı kurabileceğinin belirlenmesi önemlidir.

Diğerlerinden nasıl sıyrılacak? Farklı bir isim, logo veya pazarlama mesajı mı olacak? Markanın, onu rakiplerinden ayıran ve hedef kitlenin ilgisini çeken net bir değeri olmalıdır.

İnsanların zihninde kalacak kadar akılda kalıcı mı? Koala sevimli ve ikonik bir hayvan olsa da, markanın onu diğer koala temalı ürünlerden veya hizmetlerden ayıran benzersiz bir özelliği olmalıdır.

Asıl tema uyku olunca da burada biraz kafalar karışıyor.

Çok uyuyan bir koala olumsuz algı verebilir. Uyku, tembellik ve hareketsizlik ile ilişkilendirildiğinde bu durum, özellikle enerji ve dinamizm gerektiren ürünler veya hizmetler sunan bir marka için dezavantaj oluşturur.

Koalaların uykuya olan düşkünlüğü geniş bir hedef kitleye hitabı zorlaştırabilir. Uyku ile birlikte ilgi çekici hale getirecek özgün bir kimlik oluşturmamız gerekir.

Bunun içinde olumlu çağrışımlar yaparak markalar bunun üstesinden gelmiş. Uyku genellikle rahatlama, dinlenme ve huzurla ilişkilendirilir. Marka, stresi azaltmaya veya daha iyi bir uyku çekmeye yardımcı olan ürün veya hizmetler sunar. Benzersiz bir hikaye, hoş, eğlenceli bir görsel, maskot, müzik, mizahi bir yaklaşım bunların hepsi olumsuz algıyı yeniden çerçevelemek için kullanılabilir.

Koalalar, Avustralya’nın ikonik hayvanıdır ve habitat kaybı gibi tehditlerle karşı karşıyadır.

Markalar burada da yaratıcı bir yaklaşımla, çok uyuyan bir koala bile olsa buradan güçlü ve unutulmaz bir marka kimliği oluşturabilmeyi başarmışlar.

Hatta birçok markanın koalaların korunması ile ilgili taahhütleri var.

  • Sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk ile markalar koala koruma kuruluşlarına bağış yapıyor. Yaşadıkları habitatları korumaya yardımcı oluyorlar.

Markalar:

  • Koala Mattress: Rahat ve destekleyici yataklar üreten bir şirket.
  • The Koala Foundation: Koalaların korunmasına adanmış bir kar amacı gütmeyen kuruluş.
  • Sleepy Koala: Doğal uyku ürünlerine odaklanan bir Avustralya markası.

Sonuç olarak, çok uyuyan bir koaladan yola çıkılarak sunulan ürünler etik ve sürdürülebilir bir şekilde pazarlanırsa güçlü bir marka oluşturulur.

  • Uyku ürünleri satan bir şirket, maskotu olarak çok uyuyan bir koala kullanabilir ve ürünlerinin rahat bir uyku sağlayacağını vurgulayabilir.
  • Meditasyon uygulaması sunan bir şirket, koalanın sakin ve huzurlu doğasını kullanarak stres atma ve rahatlamaya yardımcı olacağını belirtebilir.
  • Çocuk kitapları yazan bir yazar, uykuya dalmakta zorlanan çocuklar için sevimli bir koala karakteri yaratabilir.

MARKALAR VE RUH HALLERİ

Ruh halimiz, iletişim kurma şeklimizi önemli ölçüde etkileyebilir. Hem kendimizi ifade etme hem de başkalarını dinleme ve anlama yeteneğimiz değişkendir.

Mutluluk, neşe ve heyecan gibi olumlu duygular, daha açık, akıcı ve coşkulu iletişim ile başkalarıyla bağlantı kurmamızı ve fikirlerimizi paylaşmamızı kolaylaştırırken üzüntü, öfke ve kaygı gibi olumsuz duygular, iletişimimizi olumsuz etkileyerek kendimizi ifade etmemizi zorlaştırır. Başkalarının sözlerini yanlış yorumlamamıza neden olabilir ve iletişimi daha zor hale getirebilir.

Ani ve aşırı ruh hali değişimleri, iletişimde tutarsızlığa ve öngörülemezliğe yol açar. Bu durum, hem kendimiz hem de çevremizdekiler için kafa karıştırıcı ve zorlayıcı olabilir.

  • Kendi duygularımızın farkında olmak, iletişimimizdeki potansiyel önyargıları ve engelleri belirlememize yardımcı olur.
  • Duygularımızı yönetmeyi öğrenmek, zorlayıcı durumlarda bile sakin ve saygılı kalmamızı sağlar.
  • Kendi duygularımızı anlamak, başkalarının duygularını daha iyi anlamamıza ve empati kurmamıza yardım eder.
  • Duygularımız hakkında açık ve dürüst bir şekilde iletişim kurmak, yanlış anlamaları ve çatışmaları önlemeye aracı olur.
  • Kendimizi bunalmış veya duygusal olarak aşırı yüklenmiş hissediyorsak, iletişime biraz ara vermek faydalı olabilir.

Markalar bile reklamları üzerinden ruh hali ve iletişimin nasıl kullanıldığına dar dikkat çekerek bizi etkiler.

Birkaç reklam incelemesi ile duygularımızı hatırlayalım.

1. Mutluluk: Coca-Cola “Mutluluk Paylaş” (2023) Coca Cola daima arkadaşlarla ve aileyle keyifli vakit geçirmenin mutluluğu ve bu mutluluğu paylaşmanın önemini vurgular. Reklamdaki insanlar gülümser, kahkahalar atar ve birbirleriyle keyifli bir şekilde sohbet eder. Bu izleyicinin mutluluk duygusuyla özdeşleşmesine yardımcı olur.

2. Üzüntü: Dove “Gerçek Güzellik” (2004 Üzüntü nerede var diye baktığımızda aslında reklam, farklı yaşlardan ve etnik kökenlerden kadınların kendi vücutlarıyla ilgili deneyimlerini ve güvensizliklerini paylaştığı yerde başlıyor. Reklam, üzüntü (burada daha çok kırılganlık duygusuna) hitap ederek izleyiciyi duygusal bir bağ kurmaya teşvik ediyor. Biliyoruz ki; Dove, bu reklamda gerçek güzelliğin standartlara uymaktan öte, kendine güven ve özgüven olduğunu mesajını veriyor ve bize üzülme kalıpları yık mesajını hissettiriyor

3. Öfke: Nike “Colin Kaepernick” (2018) Bu reklamı hatırladınız mı? Colin Kaepernick’in milli marşa saygısızlık ettiği için NFL’den ihraç edilmesini konu almıştı. Reklam, ırkçılık ve adaletsizlik gibi hassas konulara değinerek, izleyicinin öfke ve tepki duygularını uyandırmayı amaçlıyor. Nike, bu reklamda sosyal sorumluluk bilincini ve haksızlığa karşı duruşu öfke üzerinden savunuyor.

4. Kaygı: Headspace “Biraz Boşluk” (2021) Reklam sanırım bir Netflix’de bir belgesel üzerine çekilmiş bir reklam idi. Modern yaşamın stresli ve kaotik doğasını anlatarak meditasyonun bu stresi yönetmeye yardımcı olabileceğini vurguluyor. Reklamda sakinleştirici müzikler ve görseller, izleyiciyi rahatlatmayı ve kaygı duygularını azaltmayı amaçlıyor. Headspace, bu reklamda meditasyonun zihinsel ve duygusal refah için faydalı bir araç olduğunu savunuyor.

5.Stres ve Endişe:  Head & Shoulders – kepek ve kaşıntının zihinsel strese ve endişeye yol açabileceğini ve bu durumun da iletişimi olumsuz etkileyebileceğini gösteriyor. Reklamda, Head & Shoulders şampuanı kullanan insanların kepekle mücadele ederek daha rahat ve özgüvenli hissettiklerini ve bu durumun da iletişimlerini daha olumlu hale getirdiğini her daim izliyoruz.

Reklamdaki görseller, müzikler ve mesajlar, ruh halinin iletişimdeki rolünü ve bunun markalar tarafından nasıl kullanıldığını anlamamıza yardımcı oluyor. Ortak olarak reklamların hepsi duygusal bağ kurma, özgünlük, mesaj netliği, etkileyici görsel ve ses’e odaklı işler üzerinden bize ulaşmaktadır.

Ruh hali, iletişim için güçlü bir aracı. Belki de sadece ufacık bir “Nasılsın?” sorusu bunun için değerli.

Bugün nasılsın?

RETRO VE FUTURİST İKİLİSİNDEN KİŞİSEL MARKA

Retro pazarlama ile futurist pazarlama birbirinden farklı stratejiler içerse de estetik anlayışı ilham verebilme özellikleri ile benzerlik içerir mi? Kişisel markalaşma sürecinde bu ikiliyi nasıl kullanırız?

Retro deyince aklımıza hemen Merkür retrosu gelmesin şu an işin nostalji tarafıyla ilgileniyoruz 🙂

Nostalji, retro pazarlama için geçmişten öğeleri kullanarak tanıdıklık ve konfor hissi uyandırmaya çalışır. İnsanların geçmiş dönemlere ait duygusal bağlarını kullanır.

Futurist Pazarlama ise geleceğe odaklanırken, aynı zamanda geçmişten hatırlanan unsurları futuristik bir versiyon ile birleştirerek nostaljik unsurlar içerebilir.

Hikaye denilince aklıma hep “Bana bir masal anlat baba” şarkısı gelir hem geçmişe götürür hem de göz kapatıp hayal kurdurur.

Hikaye sever misiniz?

Retro Pazarlama genellikle geçmişle ilgili gerçek veya hayali hikayeler anlatarak geçmişi ve gelenekleri canlandırmaya çalışır.

Futurist Pazarlama da bunu gelecekle ilgili hikayeler anlatarak yapıyor ve böylece bizim üstümüzde heyecan ve merak uyandırmayı amaçlıyor.

Biz de insanız! Lütfen aramıza duvar örme!

Tüketici duyguları retro pazarlama için geçmişle ilişkilendirilen olumlu duyguları kullanır ve tanıdık bir döneme bağlılık hissi verme amacındadır.

Futurist pazarlama ise geleceğin getirebileceği karşılaşabileceğimiz deneyimlere duyulan heyecanı canlandırmayı amaçlar.

Şimdi bizimle var mısın, yok musun! Bizimle değilsin!

Trend geçişleri:

Retro Pazarlama geçmiş trendlerin veya tarzların canlandırılması veya uyarlanmasıyla çağdaş kitlelere hitap etmeyi içerir.

Futurist Pazarlama ise bilinmeyen ancak daha keskin kenarlı trendleri anlatarak mevcut olanın ötesine geçmeye çalışır.

Ben senden farklıydım, farklıyım ve hep farklı olacağım.

Retro Pazarlama: Markayı geçmişten esinlenerek bir marka imajı oluşturmaya odaklanırken futurist pazarlama bir marka için yenilikçi, teknolojik ve toplumsal gelişmelerin öncüsü olarak kendini geleceğe dair konumlandırmaya çalışır.

Görüldüğü gibi asıl fark zaman mevhumudur.

Retro pazarlama geçmişe bakarken, futurist pazarlama geleceği düşler.

Retro ve futurist pazarlama stratejilerini okumuşken kendi benzersiz markanızı oluşturmak ve insanlar arasında güçlü bir etki bırakmak için bu iki yaklaşımı nasıl bir araya getirebileceğinizi de düşünebilirsiniz. Bunun için yine aynı kalıplara farklı şekilde yorum getirmeyi deneyelim.

Nostaljik öğelerle bağlantı kurun:

Retro pazarlama ile kişisel geçmişinizden ve deneyimlerinizden ilham alarak kişisel markanızı güçlendirebilir. Geçmişteki başarılarınızı ve öğrenim deneyimlerinizi vurgulayarak insanlarla bağlantı kurabilirsiniz.

Geleceğe dönük vizyonunuzu tanıtmak içinse yolumuz farklı!

Futurist pazarlama, gelecekteki hedeflerinizi, tutkularınızı ve vizyonunuzu vurgulayarak insanlara ilham verebilir. Yenilikçi düşüncelerinizi ve gelecekteki projelerinizi paylaşarak izleyicilerinizi şimdiden geleceğe doğru her yeni gün için sizi takip etmelerine teşvik edebilirsiniz.

Hikaye anlatma yeteneğinizi kullanın:

Hem retro hem de futurist pazarlama stratejileri güçlü hikaye anlatma becerilerini gerektirir. Kendi öykünüzü, başarılarınızı ve gelecek planlarınızı içeren bir anlatı oluşturarak insanların sizi daha iyi anlamasını sağlayabilirsiniz. Hepimiz hikayeleri severiz öyle değil mi!

Güçlü ve tanınabilir görsel kimlik oluşturun:

Retro tarzda, kişisel markanızı geçmişten esinlenen görsel öğelerle güçlendirerek tanımlayabilirsiniz. Aynı zamanda, futurist bir bakış açısıyla da geleceğe dönük modern ve yenilikçi görsel unsurları ekleyerek markanızı güncel tutabilirsiniz. Dengeli kullanmak şartı ile!.

Teknoloji ve inovasyonu kullanın:

Futurist pazarlama, teknoloji ve inovasyon ile ilgili stratejiler içerir. Sosyal medya, dijital platformlar ve diğer yeni teknolojileri kullanarak kişisel markanızı güçlendirebilir ve daha geniş bir kitleye ulaşabilirsiniz şimdi bunu geçmişe dönük nasıl yaparız diye düşünüyorsan hemen yazıyorum:

Geçmişten gelen öğretileri geleceğe taşıyın:

Retro ve futurist unsurları birleştirerek, geçmişte edindiğiniz deneyimleri gelecekteki hedeflere nasıl taşıyabileceğinizi vurgulayabilirsiniz. Bu, sürekli bir gelişme sürecini simgeler.

Kişisel markalaşma, hem geçmişin değerlerinden hem de geleceğin potansiyelinden faydalanarak kendinizi güçlü bir şekilde ifade etme ve insanlar üzerinde kalıcı bir etki bırakma fırsatı sunar. Her iki pazarlama yaklaşımını kendi hikayeniz ve marka değerlerinizle uyumlu bir şekilde birleştirerek, insanlarla daha derin bir bağ kurabilir ve kendinizi ayırt edici kılabilirsiniz. Yol aynı sadece sapaklar farklı!…

Marka ve Felsefe Yönetim Kurulu Odasına Bekleniyorsunuz!

Bir marka oluşturmak, yenilemek, yönetmek “beni baştan yaratın” diye dünyaya seslenen bir felsefi yaklaşım bana göre. Her iki disiplin arasında çok ince bir çizgi var. O kadar hoş ki, biri diğerinin alanına geçmemek için o ağı bozmadan ilerliyor.

Marka, bir ürünün, hizmetin veya şirketin genel kimliği oluşturma ve yönetme sürecini ifade eder. Felsefe, varoluş, bilgi, değerler, akıl gibi temel soruları inceleyen bir disiplindir.

Marka değerleri ve etik dediğimizde felsefe ile şuradan bağlaşır.

Şirketler genellikle sosyal sorumluluk, sürdürülebilirlik ve diğer etik konulardaki felsefi duruşlarını marka değerleri üzerinden geliştirir ve tüketicilerle de benzer değerlere sahip olmalıdır ki onları etkilemiş olsun.

Varoluşçuluk akımını seviyorum. Diğer adı Egzistansiyalizm hep çok karizmatik gelmiştir.

Kişisel markada en başta var oluş, bireysel özgürlük, seçim ve sorumluluk üzerine konuşuruz. Eğer Markalar kendi özgünlük ve gerçekliklerini iletmek için tasarlanmış bir kimliğe sahiplerse ve bu kimlik, hedef kitlenin duygularına hitap etmek amacını taşıyorsa tam da bu nedenle varoluşcu düşünce biçimi çok değerlidir.

Felsefi akımların içinde semiyotik adlı bir disiplin vardır. İşaretlerin ve sembollerin ve bunların yorumlanmasının incelenmesiyle ilgili bir disiplindir. Filozof Ferdinand de Saussure işaretlerin bir anlamı nasıl ilettiği konusunda katkıda bulunmuştur.

Bunun marka ile de bir ilgisi olabilir mi diye düşünmüyor değilim. Marka oluşturma çalışmalarının içinde de anlam iletmek ve tutarlı bir görsel kimlik oluşturmak için semboller, logolar ve işaretler gibi unsurlara ağırlık verilir. Semiyotik anlayış, markaların iletişimi etkili bir şekilde gerçekleştirmelerine ve tutarlı görsel bir kimlik oluşturmalarına yardımcı olur.

Güzel olanı sever ve kendimize yakın buluruz. Estetik anlayış bile Immanuel Kant, Arthur Schopenhauer gibi filozofların düşünce konuları girmiştir. Sanki orada markalar için logolar, ambalajlama konuşulmuş gibi görsel açıdan çekici bir yol sunarlar.

Yolun başı aslında hep aynıdır.

Marka olmak benim için bir fikir ile başlayan eylemler ve süreç ile birlikte ilerleyen pratik sonuçlar bütünüdür. Marka stratejisi piyasa trendleri, tüketici tercihleri, rekabet ortamları dikkate alınarak = fayda sağlamalıdır.

Nasıl Marka Olunur mu, Markalaşma Nasıl Olur mu?

Bir markalaşma başlangıcı üzerinde emeğini yoğunlaştırdığın ben buna kafa çürütmek demiyorum -kafalar çürümesin-bir marka planı hazırlamaktır. En tepede var olan markanın; pazarlama, satış ,iş veya ürün geliştirme ar-ge nasıl bir kulvarda boy gösteriyorsan tüm iş sistematiğinin bir araya getirilmesi ve bu sistemlerin her bir aşamasının başarılı olması için detaylandırılması, hangi noktada nasıl bir finansman süreci ile desteklenmesi gerektiğinin bilinmesiyle başlar.

En temelinde marka yolculuğuna çıkacak olan kişinin önceden kendine verdiği bir karar vardır. Bu alınmış karar ile birlikte sürecini ilerletecek bir vizyona sahip olmalıdır.

Vizyonunuz, markanızın elçisidir. Her yaptığınız ile sizi bir adım ileriye götüren ve ileriyi gösterendir. Ancak bu vizyonun bulunduğu yere gelmeniz için kendinizi tanımanız ve hedefler belirlemeniz gerekir.

Soru gelsin?

5N1K vardır ya hani evrensel bir değerde inceleme yöntemi olarak bilinir. Genelde gazetecilik de çok kullanılır. Dün 3 mentorluk görüşmem vardı. Gün içinde her mentime sorduğum başlangıç sorum aynı. İçlerinden en değerli olarak hissettikleri sorulardan biri.

Hayal ettiğin ya da işin içinde bulunduğun markanız ile neyi başarmak istiyorsunuz?

Kendinize hedef yolu belirlediniz mi?

Çıkışın sonunu düşünmüyoruz. Şimdilik hedefimiz yolun adımlarını stratejik şekilde belirlemektir. Bunun için size destek olacak bir yol arkadaşlarınıza ihtiyacınız olacaktır. Buna hedef kitle diyorum. Uygun bir hedef kitleye seslenmezsen çıkmaz sokağın duvarına bakakalırsın. Hiç birimiz istemeyiz!

Bunun için bizim ürün ve hizmetlerimizle örtüşen ancak kitlemize de uygun bir vaadimiz olsun. Mesaj verelim “uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece” derken bize yoldaş olsun. Ne halde olduğumuzu bilsin. Geçtiği her yolda mesajını bıraksın. Harekete geçirsin insanları.

Çünkü biliyoruz ki duyguların içinden geçmeyen hiçbir şey bizi yakalayamaz. Yolumuz herkesle farklıdır ama duyguları yok sayamayız. Bu ister ister bir roman, ister bir şarkı, ister bir #marka olsun.

Sizi, satın almak isteyen kitlenin aklına bir tohum ekmen gerekir. Bu tohum satın alma dürtüsünü duygularla harekete geçirmelidir. Markan yoksa #pazarlama değerini yitirir. Bir değerde tutmadığını pazarlamak istemezsin. Pazarlamazsan satamazsın, satamazsan duygulara hitabının niteliği bilinmez. Her şeyi ile dengede olmalısın.

Önce kendini bilmen gerekir. Kendini keşfe çıktığında markan arkandan gelecektir. Bir süre sonra yan yana olursunuz. Sonra bir bakmışsın markan seni geçer.

Hadi yakala!

Kendine yetiş

Yetişmek için o yolculuğa çık. 

*Bir elin 5 parmağı var. Fotoğraftaki gibi, 5. parmak ben. Bu yazıyı sana yazdım.

Marka Bağlılığı ile Medya Pazarlaması – Yaşayan Bir LoveMark Hikayesi

“Aşk markaları” güçlü bir cazibe etkisini üzerinde hissettiren markalardır. Bunlar diğer markalara göre tercih edilmekle kalmaz, aynı zamanda “kalbe dokunan, insanı gülümseten” markalarda olabilirler.  Bu anlamda tipik aşk markalarına Nutella ve Haribo’yu örnek verebiliriz. Her sektörde alanında LoveMark olmuş lokomotif bir marka bulabilirsiniz.

Kevin Roberts, 2004 yılında yayınlanan “The Lovemarks Effect” adlı kitabında, bir markayı aşk markası yapan üç temel faktör olduğu teoriyi anlatmaya çalışır.

Bir aşk markası Gizem, duygusallık ve yakınlık barındırmalı.

Hiç düşündünüz mü?

Gizem: Markanız, hikayesini anlattığında tüketiciye ilham veriyor mu, hatta tüketicileri markanız ile ilgili hayal kurdurmak için baştan çıkarıyor mu?

Duygusallık: Marka duyularla deneyimlenebilir mi? Marka sesiniz tipik bir görünümünüz veya karşı tarafa vereceğiniz belirli bir his var mı?

Yakınlık: Müşterilerinizle empati, tutku ve bağlılık ile marka aracılığıyla duygusal bir ilişki kurabiliyor musunuz?

Tüketiciler genellikle yıllarca hatta tüm yaşamları boyunca aşk markalarına sadık kalırlar. Marka hataları affederler. Markalarına güvendikleri için olası fiyat artışlarından etkilenmezler – markanın temel değeri daha önemlidir ve o markaya para harcamaya istekli olurlar.

Ancak İki insan arasındaki koşulsuz sevginin aksine, hayran ve marka arasındaki sevgi bencildir. Marka gerçek bir katma değer sunuyorsa yani kişiye olumlu ve her aşamada sürükleyici bir müşteri deneyimi yaşatamıyorsa istenilen aşk markası statüsüne ulaşamazlar.

Marka Bağlılığı ve Medya Pazarlaması Arasındaki Doludizgin Aşk’a Ne Demeli!

Aşk, karşılıklık bir bağ kurarak, size inanan ve sizin de inandığınız birini veya bir şeyi bulmaktır.

Günümüzde 21. yüzyılın aşk hikayesi, maalesef Romeo ve Juliet tarzında bir hikaye değil. Her insanın her gün temas ettiği şeyin sadece bir telefondan ibaret olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanların elektronik cihazlarına bağımlı olduğu bu çağda, en büyük aşk hikayesi de dijital de tüketicinin hayallerindeki markayla buluşup bağlantı kurabildiği noktada yatıyor. Burada bize destek verecek en önemli alan ise medya pazarlaması olarak karşımıza çıkıyor.

Tüm dünyada pazarlamacılar için sosyal medya, marka bağlılığının ortaya çıkması için en popüler yer Marka ve tüketicilerin birbirlerini samimi bir şekilde tanımaları için mükemmel bir zemin sağlar hazırlıyorlar ve diyorlar ki; markalar artık kendi hikayelerinin sahibi değil. Müşterilerin de marka hikayelerinde pay sahibi olmalarına topluluk oluşturarak izin veriyorlar. Otantik marka bağlılığı teşvik etmek, tıpkı bir ilişki gibi, belirli bir düzeyde duygusal yatırım gerektirir. Müşteriyi etkilemek zaman alır.

Markaların sosyal medyada ilişki geliştirmesi her zamankinden daha önemli. Pazarlamacıların mücadele ettiği şey, etkileşimin sürekli ve bitmeyecek olan bir karşılaşma olduğunu kabullenmesidir. Sosyal medya pazarlamasında “beğenme” ölçülebilir bir satış olarak kabul görmese de “beğenme” olayı ile birlikte yeniden paylaşma butonunun kullanılması markanızın başka bir arkadaş çevresi içinde haberdar olunmasını sağlayabilir. Ağızdan ağıza pazarlama dijital de olsa hala en değerli pazarlama biçimlerinden biridir ve Markaların tüketicilerle kurduğu ilişkiler genellikle satışın kendisinden daha değerlidir.

Bu Aşk Burada Biter Mi?

Ataol Behramoğlu “Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim” der şiirinde. Markalar için öyle kolay mı çekip gitmek?

Otantik bir marka pazarlaması yaratmak istiyorsanız ürün veya hizmetiniz o zaman aşkın ilk anlarını hayal edin.

İçiniz kıpır kıpır, Onu ilk gördüğünüz andan beri yeniden karşılaşmak ve bağlantıya geçmek için can atıyorsunuz ve ruhunuzu onlara açmaya hazır ve isteklisiniz. Bu bağlantıyı özlemek, tüm insanların yaşadığı bir şeydir ve pazarlama dünyasına da yansır.

Bugün tüketiciler sosyal medyada gezinerek istedikleri bilgiye erişebiliyor ve bu bilgilerinde dürüst olmasını istiyor. Elde ettikleri verilerde, derinlik, bağlam ve duygu arıyor.

Marka kendi bağlılığını etkili bir pazarlama stratejisi ile sağlamak istediğin de bu üç etkene odaklanmaktır. Hikayesi ile derinlere iner, bağlamsal içerik oluşturur ve algıda kalıcı bir dozda duygu katar. Böylece tüketiciler için marka deneyimi sadece bir ihtiyacı karşılamanın ötesine geçmiş olur. Markaların yalnızca sosyal ağlarda yer almasını değil, aynı zamanda onlarla etkileşim kurmasını isteyen tüketici artık adım adım markaya heyecan duymaya başlar.

Bu nedenle medya, özellikle marka bağlılığı yaratma ve sürdürme söz konusu olduğunda, birçok marka için vazgeçilmez haldedir ve ilişkilendirilebilir bir iletişim için markaya katılım alanı açar.

MARKALARIN TAKLİT EDİLEMEYEN İLİŞKİSİ: FLÖRT

Tüm şirketlerin dijitalleşme yolculuğunda gün gelecek kimse bununla övünemeyecek durumda yer alacak. Dijitalleşmenin bile sıradanlaştığı bir dünyada markamızı ayakta tutmak için türlü oyunlarla baş edeceğiz. Dijitalleşmeyi en başından doğru anlayan ve uygulayanlar için ise bu durum büyük bir koz olarak karşılarına çıkacak. Şimdi onu kullanmanın tam zamanı.

Gelecekten geçmişe bir flört. Mümkün olan en yüksek müşteri yakınlığı için yapılması gerekene şimdiden başlamak için markamızı insanileştirmemiz gerek.

Dijitalleştirme ile taklit edilemeyen tek unsur gerçek bir ilişkidir.

Her şeyin hızlı bir şekilde dijitalleştirildiği bu zamanlarda bir sonraki teknolojiye erişmek isteyen şirketler hemen eksiksiz bir dijital stratejiye ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Anlatılan her şeye ikna oluyorlar. Durum gerçekten böyle mi ya da hep böyle mi gidecek her noktayı adım adım inceleyelim:

Sayısallaştırmanın temeli kullandığımız lisan ve ülkeler üzerinden saat dilimleri arasında ağ oluşturmayı mümkün kılar. Sosyal ağdaki veriler, algoritmalar müşterilerimize onların özellikleri ile yaklaşmamıza yardımcı eder. 7/24 dijitalleşmeyi fırsat olarak gören şirketler dijitalleştikleri için kendilerini mutlu ve şanslı sayar. İş süreçleri, iletişimi, satın alma dahi her şey dijitalleşiyor. Bu bir zorunluluk. Her şirket bunu düşündüğünde ve yapmaya başladığı andan itibaren kendi rekabet avantajını ortalama seviyeye getiriyor.

MARKANA SOR:

Dijital olmaksızın bizim markamızı farklı kılan nedir? 

Her şey dijitalleştiğinde bizi rakiplerimizden ne farklılaştıracaktır?

Gelecekte bunun için neye ihtiyacımız vardır?

Dijitalleşmeyle taklit edilemeyen tek bir şey vardır. Gerçek bir ilişki. İlişki; insanların aynı değerleri hissettiğinde ve birbirlerine yaklaştığında ortaya çıkar. Her ikisi de ilişkiye istekli olmalıdır. Markalar için bunu konuşursak markalar da kendi içinde kalarak -kendinden bahsederek- konuşmalı, muadillerine genel sırlar vermeli ve ortaya marka sıcaklığı yaymalıdır.

MARKANA SOR:

Marka sıcaklığını nasıl yayarız? Nelere dikkate almamız gerekiyor?

Değerler ve kültürümüz bizi biz yapan unsurlardır ve her zaman önemlidir.

Dijital dünyada markanız neyi temsil ediyor? Tutumunuz dijitalleşmenin ilk adımında belirleyicidir. Müşterilerle alışveriş uzun vadede başarılı istendiğinde profillerin ve değerlerin de netliğe ihtiyaçları olmalıdır. Sadece yaş ve cinsiyet, gerçekte kim olduğunuzu anlaması için yeterli değildir. Bununla birlikte markanız kendi özünü temas noktalarında tutarlı bir şekilde ve her zaman aynı şekilde açıkça ifade etmelidir. 

Düşünüldüğünde bir markaya aşık olmak ile bir insana aşık olmak arasında çok fazla bir fark yoktur. Aşkınızla nerede karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz. Birçok rakipleriniz vardır. Aynı zamanda senden hoşlanıp hoşlanmadığına ve baş başa olmaya aday olup olmadığına beyin sadece 1-2 saniye içinde karar veriyorsa markanız için durumun da böyle olması oldukça manidardır.

Erişilebilirlik – Markalar sizinle ne kadar bir yakınlık kuruyor ? Derin mi yüzeysel mi ?

İlk görüşte aşk budur dersek ilk incelemeden sonra markanın da diğer kişiyle etkileşime girmesi beklenir. Müşterileriyle onlar da yeni bir yakınlık inşa etmeliler. Müşterilerini düşünen onların bulunduğu ortamı iyi belirleyip temas noktalarının kalitesine odaklananlar, uzun vadede müşterilerinin memnuniyetinden ve müşterilerin kendileri hakkında çevrelerine yayacağı tavsiyelerden de yararlanacaklardır. Bir tüketicinin satın alma güdülerini ve gizli arzularını iyi bir iletişime erişebildiğinizde öğrenebilirsiniz. Yeni ve uygun ürün / hizmetler geliştirebilir Bununla birlikte değer yaratabilirsiniz.

Sırları paylaşmak insanları da markayı da birbirine bağlar

Sevgimiz büyüdüğünde daha çok bilmek isteriz. Müşteriler de gönül verdiği marka hakkında her şeyi bilmek ister. Sadece mükemmel tarafları değil amatör tarafları da tanımak isterler. Arkadaki hikayen nedir? Bunun başarılı olması için markaların özgünlük duygusuna ihtiyacı vardır. Perde arkasında planlanmış sosyal medya gönderileri üretmesi markaya yetmez aynı zamanda güncel olaylara veya yorumlara tepki vermesi de beklenir. Bu durum markanın el yazısı ile hissedilebilir şekilde işlenmelidir. Müşteri tarafından hissedilen duruş, yakınlık ve insanlık, markaya ben olduğum gibi buradayım ve kendimi bu şekilde ifade ediyorum algısı yaratır, benzersizlik kazandırır. En kayıtsız müşteriyi bile bir marka müjdecisi haline getirebilirsiniz.

Aşk karşılıklı çalışır

Hayal edelim. Karşımızda tüm cesaretini toplayıp “Seni seviyorum” diye kendini ifşa eden biri, karşı taraftan tek bir şeyi umar: Onaylanmak.

Olumlu bir birliktelik düşündüğümüzde bunun çift taraflı olmasını arzu ederiz. Ancak bu markalar için karşılıklı ve biraz da farklı çalışır. Aşırı olumsuzluğa ve zıtlığa, takıntıya düşmeden markalar da aşk için çalışır. Bilirler ki insaniyet namına duygular iş yapar.

Bir müşteri, hayran olduğu markaya açılırsa, marka da beğeni ve yorumlarına bir karşılık vermelidir. Hayran, marka için herhangi bir çalışan tarafından oluşturulan içeriğe bile kapılırsa, bu markaya olan saygıdır. Markanın bir parçası olduğunu hisseder ve marka başarısını kendi inisiyatifiyle yönlendirir.

Rekabet artık her yer de. Dijitalleşme ise bir nefes kadar bize yakın. Markaları insancıllaştırırsak teknolojinin ötesinde bir rekabet avantajı yakalarız. Öne çıkacağımız gerçeğine markamızı hazırlamamız gerekir.

GİRİŞİMCİ MARKALARIN BAŞLANGIÇ HATALARI

Bir girişimin belli bir ilk yatırım alıp maddi yönden onaylanabileceği ve pazara hazır hale gelmesini kolaylaştırıcı yolları aranmış olsa dahi kendi işinizi kurarken yapılacak daha pek çok şey vardır. Karşılaşılabilecek en ufacık aksilik bile ilk günlerde büyük bir hata olarak önümüze düşer. Birçok yeni girişimci, iş akışlarını engelleyebilecek yaygın tuzaklardan nasibini alır.

Olası hatalara bir göz atalım.

Yanlış isim seçmek

Doğru -yani yaptığınız işi yansıtan bir işletme adı seçmek başarınız için çok önemlidir. Girişim isimleri sırf sevimli, duygusal ya da ilginç diye seçilmemelidir.  Girişiminiz bölgenizden çıkıp ulusal hale geldiğinde marka isminizi hayal edin; isim ne hissettiriyor? Yazması ve hatırlaması kolay mı? İşletmenizin faydalarını akla getiriyor mu?

Yoksa… Satın almış olmak için mi satın alıyoruz!

Yeni bir girişiminizin olduğunu hayal edin. Yeni bir düzen kurmaya ihtiyacınız olan ekipmanları araştırıyorsunuz. Mobilyadan, yazılıma, elektroniğe elbette ihtiyacınız olacak ancak her şeyi önceden satın almanıza gerek yok. Temel öğeleri belirlemeniz gerek. İşletmeniz para kazandıkça ekipmanları yükseltmek işinizi kolaylaştırır. Çünkü iş kurmak için sermayenizi elinizin altında bulundurmanız da gerekir. Gelecekteki olası yatırımlarınızı düşünmeden paranızı tüketmeyin.

Hala bir pazarlama stratejiniz yok mu!

Girişiminizin olması, bir pazar yerinde satışa girmeniz bunlar hepsi hayalimizde olmasını istediğimiz şeyler. Ancak işe sağlam adımlar ile girdiğimizde iş farklılaşıyor. Markalaşma söz konusu olduğunda, logonuzu, web sitenizi ve diğer pazarlama materyallerinizi tasarlaması için bir profesyonele nasıl bir ödeme yapacağınızı da bilmeniz gerekli. Ürününüzü biliyor olabilirsiniz, ancak potansiyel müşterinize onu doğru bir şekilde nasıl temsil edeceğiniz konusundaki bilgi eksikliğiniz girişiminize zarar verebilir. Profesyonel odaklı bir pazarlama stratejisinin elinizdeki en önemli koz olduğunu unutmayın.

Çok çalışırken kendine ait odağını kaybetme.

Kendinizi sizi motive eden profesyonellerle çevreleyin. Yeni fikirler üretmek, sizinle benzer düşünen bireylerle bağlantı kurmak için uzmanlığınız dahilinde yer alan ağ oluşturma gruplarına katılın, gönüllü olun, kurullarda ve diğer etkinliklerde hizmet verin.

Düşük fiyat ile pazara girmek

Ne ücretlendirmenizi belirlemek için malzeme, işçilik, kira, kamu hizmetleri, vergiler ve daha birçok detay ile tüm iş yapma maliyetinizi düzenlemelisiniz. Başlangıçta sadece giderlerinizi karşılayabilmeli, eşit veya küçük bir kar elde edebilmelisiniz. Öte yandan, rekabetçi fiyatlandırmayı araştırmalı, sizin pazarınızda benzer hizmetler için ne ücret aldığının araştırmasını yapmalısınız. Yüksek veya düşük, hizmetiniz ne ise ortalamanın çok dışına çıkmamanız gerekir. Pazarda yer alacağınız alan ne kadar size özel spesifik olursa ve ne kadar talep görürseniz sizin de talep edebileceğiniz fiyat o kadar yüksek olur.

Dikkatinizin dağılmasına izin vermeyin.

E-postaları kaç dakikaya bir kontrol ediyorsunuz? İnternette gezinmek için saatler mi harcıyorsunuz? Dikkat ekonomisi oluşturmak zaman alır ve kâr sağlar. Gelir getiren faaliyetlerinize öncelik verin ve buna zaman harcayın. Resmi bir çalışma programı belirleyerek ona sadık kalmak işinizi kolaylaştırır.

Herhangi bir işe başlamadan önce, araştırma yapmak, diğer başarılı işletme sahipleriyle iletişim kurmak, bir bütçe oluşturmak ve tüm plana bağlı kalmak sonunda girişiminizi arzu ettiğiniz memnuniyet seviyesine getirecektir.

GİRİŞİMCİLİK VE MARKALAŞMA

Pandemi ile birlikte artış gösteren marka bilinci oluşturma, sadece kurumlar için değil kişiler içinde en önemli sorumluluk olmaya başladı. Bir şeyin daima daha fazlasını arar haldeyiz. İşe yeni başlamış girişimcilerin de işleri ile birlikte kendilerini de markalamaları zorunlu hale geldi.

Girişimcilerin hepsi pazarda var olan kaynaklar ve ele geçirmek için uğraş verdikleri fırsatlar için rekabet ediyor. Tam bu noktada kendilerine ait olan hikayeyi paylaşmaları, itibarlarını geliştirmeleri kendilerine ait. İşini markalaştırmak istemeyen kendi alanında kalmak isteyen bir girişimci olarak yola devam ettiğinizde rakiplerinizin önüne çıkmamanız imajınıza, şirket değerlemenize, kârlılığınıza hatta hedef kitlenize dahi zarar verebilir.

Benim Markam

Kendinizi markalamak için siz ve şirketiniz arasında ortak noktalar bulun.

Ortak temel özellikler belirleyerek işin başlangıç kısmını bir adım ilerlettikten sonra müşterilerinizin gözünde sizi ve girişiminizi aynı noktaya getirmek için proaktif olarak çalışabilir, aynı güçlü kaliteye işinize verdiğiniz önem kadar kendiniz için de sağlamış olursunuz. Her ürün, hizmet, müşteriler için dürüstlük, güven, etki, müşteri odaklılık gibi izlenimlere sahiptir. Yaptığınız işte ki benzer özellikleri tanımlayın ve bunları kendi kimliğinize dahil ederek ortaya çıkın ve bilinin.

Uzman olun.

İş dünyasında kendi alanınıza liderlik ettiğinizden emin olmanız gerekir. Bu bakış açısı sizi güvenilir, yenilikçi ve işinde uzman bir düşünce lideri olarak tanıtacaktır. Zamanla da üzerine siz ekleyerek daha etkin bir konuma geleceksiniz. Müşterileriniz tarafından daha önce karşılanmayan ihtiyaçlarını uzman gözüyle karşılama isteğiniz sizin işine önem veren biri olarak algılanmanızı sağlayacaktır.

Önce Ağ Kur Sonra Bağ

Doğru insanlarla ağ kurmak, sizi potansiyel müşterilerin yanı sıra sektör büyüklerinin yanında da yer almanıza bir adım olacaktır. Bunun için yapmanız gereken girişiminize odaklı çalışan bir ağ stratejisi düşünmenizdir. İnsanlarla bağlantı kurduğunuzda fikir ve bilgi alışverişinde bulunduğunuzda, cömertlik geri dönecektir.

Sosyal medyayı kullanın

Günümüz dünyasında müşterilerimiz bunun üzerindedir. Herkes kolay, ilginç ve hızlı olan bu mecralarda bulunmayı sever ve ister haldedir. Sen ve girişiminin içinde sosyal medya da olmalıdır. Kişisel ve ticari markanızı ayrı tutmayı unutmayın.

İletişim becerilerini doğru kullanın

Mükemmel iletişim becerilerine sahip olmak öne çıkmanıza da yardımcı olacaktır. Ne dediğine dikkat etmek, daha iyi yazmak, gramer ve imlalarına dikkat etmek sadece sizi öne çıkarmaz. Kurduğunuz işinizi de bir adım ileriye taşımaya yardım eder. Doğru taktikler ile iyi bir sunum yapabilmek siz ve kuruluşunuz daha etkili olarak algılatır. Girişiminiz ve size ait çevrimiçi bir video, ürün videosu veya kurumsal eğitim, müşteri görüşleri gibi avantajınız için tüm iletişim türlerini kullanmaya çalışın.

Kendiniz olun

Ne yaparsak yapalım kitlemizin kim olduğuna bakmaksızın her zaman tutarlı ve özgün olmak zorundayız. Girişimcilerin sadece işlerini değil, kendilerini de markalaştırmasının önemli olduğu zamanlardan geçiyoruz. Ön plana çıkmak, kendimizi görünür kılmak ve mümkün olduğunca çok kanal aracılığıyla müşterilerle iletişim kurmak önce kendimiz olduğunda ve buna değer verdiğimizde bize yol gösterecektir.