Bahar 5er tarafından yazılmış tüm yazılar

Girişimcilik ve 5 Efsane

Girişimcilik, herkes kendi işini kurmak ve hayallerini gerçeğe dönüştürmek istiyor gibi görünüyor. Fakat bu yolculukta bazen tuzaklar olabiliyor.


Efsane 1: İlk ve Tek Olmalısınız.
Panik yok! Hemen vazgeçmeyelim. En doğrusu bu gibi görünse de pazara ilk giren siz olmak zorunda değilsiniz. Aslında, öncü olmanın dezavantajları da vardır. Rakiplerinizin hatalarından ders alabilir, daha iyi bir ürün veya hizmet sunabilirsiniz. Önemli olan farklı olmak ve değer katmaktır.

Efsane 2: Sermaye Eksikliği Başarısızlığına Yol Açar Mı!
Birçok girişimcinin az sermayeyle başlayarak ve akıllı iş modelleri kullanarak başarılı olduğunu unutmamak gerekir. Ama ne diyorum az sermaye ile…
Müşterilerin ihtiyaçlarını karşılayan ve karlı bir iş kuran bir model bulduğunuzda hatta bunu sadece içerik üreterek yapıyorum dediğiniz anda bile büyümek ve daha fazla kitleye ulaşmak için reklam vermeniz gerekir reklam demek para demek para demek en biraz bütçe demek unutmayalım.

Efsane 3: Liderlerin Bir Kültür Yaratması Gerekir.
Bakliyat adında bir girişim varmış. Çalışanların duygu durumlarını kontrol etmek için her hafta “effupFriday adlı bir etkinlik düzenliyormuş ve bu ekip arasındaki bağları güçlendiriyor zorluklar varsa ortadan kaldırıyormuş. Şirket içi bir kültür. ( Bu aylar turizmciler bilir, otellerinde çalışanlarını takdir ay’ıdır. İnsan kaynakları ekiplerine iç iletişimde çok iş düşüyor, çok zevkli geçtiği kesin.)

Efsane 4: İletişim ilet işimi…

Tüm dünya bizi duymak zorunda değil! Sadece ürün ve hizmetlerimizi pazarlamak ve uygun hedef kitleye ulaştırabilmek için aktif bir şekilde çalışmamız gerekir. Sosyal medya, influencer marketing ve geleneksel reklamcılık gibi çeşitli pazarlama kanalları bunun için var.

Efsane 5: Başarısızlık Bir Seçenek mi?
Başarısızlık, girişimciliğin hatta insanlığın doğal bir parçasıdır. Önemli olan hatalardan ders almak ve pes etmemek. Söylemesi zor yazması kolay oldu.

Benim de çılgın başarısızlıklarım oldu ancak her sabah gün doğuyor. Hayat yeniden kuruluyor. ne diyelim; Esnek olun, uyum sağlayın ve yeni fırsatlara açık olun. Jack Ma gibi… ona hayranlığım başkadır. Onun 30 mülakat yapıp red almasına iş bulunmuyor, yeni mezunum yandım ,bittim kül oldum demeyin. Şuraya mezun zamanlarında çok fazla mülakat yapan adı bir zamanlar mülakatsever’e çıkmış bahar okuyorsunuz demeliyim. 🙂

Ayrıca;
Belki bir gün Steve Jobs oluruz hepimiz.
En başarılı-başarısız-kararlı girişimci ilan ettim onu kendimce.

Bu 5 efsaneyi aklınızda tutarak, girişimcilik yolculuğunuzda daha dengeli kararlar verebilirsiniz.

Girişimcilik bir maceradır. Eğlenin, öğrenmeye açık olun ve müzik ruhun gıdasıdır unutmayın.

MARKALAR VE RUH HALLERİ

Ruh halimiz, iletişim kurma şeklimizi önemli ölçüde etkileyebilir. Hem kendimizi ifade etme hem de başkalarını dinleme ve anlama yeteneğimiz değişkendir.

Mutluluk, neşe ve heyecan gibi olumlu duygular, daha açık, akıcı ve coşkulu iletişim ile başkalarıyla bağlantı kurmamızı ve fikirlerimizi paylaşmamızı kolaylaştırırken üzüntü, öfke ve kaygı gibi olumsuz duygular, iletişimimizi olumsuz etkileyerek kendimizi ifade etmemizi zorlaştırır. Başkalarının sözlerini yanlış yorumlamamıza neden olabilir ve iletişimi daha zor hale getirebilir.

Ani ve aşırı ruh hali değişimleri, iletişimde tutarsızlığa ve öngörülemezliğe yol açar. Bu durum, hem kendimiz hem de çevremizdekiler için kafa karıştırıcı ve zorlayıcı olabilir.

  • Kendi duygularımızın farkında olmak, iletişimimizdeki potansiyel önyargıları ve engelleri belirlememize yardımcı olur.
  • Duygularımızı yönetmeyi öğrenmek, zorlayıcı durumlarda bile sakin ve saygılı kalmamızı sağlar.
  • Kendi duygularımızı anlamak, başkalarının duygularını daha iyi anlamamıza ve empati kurmamıza yardım eder.
  • Duygularımız hakkında açık ve dürüst bir şekilde iletişim kurmak, yanlış anlamaları ve çatışmaları önlemeye aracı olur.
  • Kendimizi bunalmış veya duygusal olarak aşırı yüklenmiş hissediyorsak, iletişime biraz ara vermek faydalı olabilir.

Markalar bile reklamları üzerinden ruh hali ve iletişimin nasıl kullanıldığına dar dikkat çekerek bizi etkiler.

Birkaç reklam incelemesi ile duygularımızı hatırlayalım.

1. Mutluluk: Coca-Cola “Mutluluk Paylaş” (2023) Coca Cola daima arkadaşlarla ve aileyle keyifli vakit geçirmenin mutluluğu ve bu mutluluğu paylaşmanın önemini vurgular. Reklamdaki insanlar gülümser, kahkahalar atar ve birbirleriyle keyifli bir şekilde sohbet eder. Bu izleyicinin mutluluk duygusuyla özdeşleşmesine yardımcı olur.

2. Üzüntü: Dove “Gerçek Güzellik” (2004 Üzüntü nerede var diye baktığımızda aslında reklam, farklı yaşlardan ve etnik kökenlerden kadınların kendi vücutlarıyla ilgili deneyimlerini ve güvensizliklerini paylaştığı yerde başlıyor. Reklam, üzüntü (burada daha çok kırılganlık duygusuna) hitap ederek izleyiciyi duygusal bir bağ kurmaya teşvik ediyor. Biliyoruz ki; Dove, bu reklamda gerçek güzelliğin standartlara uymaktan öte, kendine güven ve özgüven olduğunu mesajını veriyor ve bize üzülme kalıpları yık mesajını hissettiriyor

3. Öfke: Nike “Colin Kaepernick” (2018) Bu reklamı hatırladınız mı? Colin Kaepernick’in milli marşa saygısızlık ettiği için NFL’den ihraç edilmesini konu almıştı. Reklam, ırkçılık ve adaletsizlik gibi hassas konulara değinerek, izleyicinin öfke ve tepki duygularını uyandırmayı amaçlıyor. Nike, bu reklamda sosyal sorumluluk bilincini ve haksızlığa karşı duruşu öfke üzerinden savunuyor.

4. Kaygı: Headspace “Biraz Boşluk” (2021) Reklam sanırım bir Netflix’de bir belgesel üzerine çekilmiş bir reklam idi. Modern yaşamın stresli ve kaotik doğasını anlatarak meditasyonun bu stresi yönetmeye yardımcı olabileceğini vurguluyor. Reklamda sakinleştirici müzikler ve görseller, izleyiciyi rahatlatmayı ve kaygı duygularını azaltmayı amaçlıyor. Headspace, bu reklamda meditasyonun zihinsel ve duygusal refah için faydalı bir araç olduğunu savunuyor.

5.Stres ve Endişe:  Head & Shoulders – kepek ve kaşıntının zihinsel strese ve endişeye yol açabileceğini ve bu durumun da iletişimi olumsuz etkileyebileceğini gösteriyor. Reklamda, Head & Shoulders şampuanı kullanan insanların kepekle mücadele ederek daha rahat ve özgüvenli hissettiklerini ve bu durumun da iletişimlerini daha olumlu hale getirdiğini her daim izliyoruz.

Reklamdaki görseller, müzikler ve mesajlar, ruh halinin iletişimdeki rolünü ve bunun markalar tarafından nasıl kullanıldığını anlamamıza yardımcı oluyor. Ortak olarak reklamların hepsi duygusal bağ kurma, özgünlük, mesaj netliği, etkileyici görsel ve ses’e odaklı işler üzerinden bize ulaşmaktadır.

Ruh hali, iletişim için güçlü bir aracı. Belki de sadece ufacık bir “Nasılsın?” sorusu bunun için değerli.

Bugün nasılsın?

RETRO VE FUTURİST İKİLİSİNDEN KİŞİSEL MARKA

Retro pazarlama ile futurist pazarlama birbirinden farklı stratejiler içerse de estetik anlayışı ilham verebilme özellikleri ile benzerlik içerir mi? Kişisel markalaşma sürecinde bu ikiliyi nasıl kullanırız?

Retro deyince aklımıza hemen Merkür retrosu gelmesin şu an işin nostalji tarafıyla ilgileniyoruz 🙂

Nostalji, retro pazarlama için geçmişten öğeleri kullanarak tanıdıklık ve konfor hissi uyandırmaya çalışır. İnsanların geçmiş dönemlere ait duygusal bağlarını kullanır.

Futurist Pazarlama ise geleceğe odaklanırken, aynı zamanda geçmişten hatırlanan unsurları futuristik bir versiyon ile birleştirerek nostaljik unsurlar içerebilir.

Hikaye denilince aklıma hep “Bana bir masal anlat baba” şarkısı gelir hem geçmişe götürür hem de göz kapatıp hayal kurdurur.

Hikaye sever misiniz?

Retro Pazarlama genellikle geçmişle ilgili gerçek veya hayali hikayeler anlatarak geçmişi ve gelenekleri canlandırmaya çalışır.

Futurist Pazarlama da bunu gelecekle ilgili hikayeler anlatarak yapıyor ve böylece bizim üstümüzde heyecan ve merak uyandırmayı amaçlıyor.

Biz de insanız! Lütfen aramıza duvar örme!

Tüketici duyguları retro pazarlama için geçmişle ilişkilendirilen olumlu duyguları kullanır ve tanıdık bir döneme bağlılık hissi verme amacındadır.

Futurist pazarlama ise geleceğin getirebileceği karşılaşabileceğimiz deneyimlere duyulan heyecanı canlandırmayı amaçlar.

Şimdi bizimle var mısın, yok musun! Bizimle değilsin!

Trend geçişleri:

Retro Pazarlama geçmiş trendlerin veya tarzların canlandırılması veya uyarlanmasıyla çağdaş kitlelere hitap etmeyi içerir.

Futurist Pazarlama ise bilinmeyen ancak daha keskin kenarlı trendleri anlatarak mevcut olanın ötesine geçmeye çalışır.

Ben senden farklıydım, farklıyım ve hep farklı olacağım.

Retro Pazarlama: Markayı geçmişten esinlenerek bir marka imajı oluşturmaya odaklanırken futurist pazarlama bir marka için yenilikçi, teknolojik ve toplumsal gelişmelerin öncüsü olarak kendini geleceğe dair konumlandırmaya çalışır.

Görüldüğü gibi asıl fark zaman mevhumudur.

Retro pazarlama geçmişe bakarken, futurist pazarlama geleceği düşler.

Retro ve futurist pazarlama stratejilerini okumuşken kendi benzersiz markanızı oluşturmak ve insanlar arasında güçlü bir etki bırakmak için bu iki yaklaşımı nasıl bir araya getirebileceğinizi de düşünebilirsiniz. Bunun için yine aynı kalıplara farklı şekilde yorum getirmeyi deneyelim.

Nostaljik öğelerle bağlantı kurun:

Retro pazarlama ile kişisel geçmişinizden ve deneyimlerinizden ilham alarak kişisel markanızı güçlendirebilir. Geçmişteki başarılarınızı ve öğrenim deneyimlerinizi vurgulayarak insanlarla bağlantı kurabilirsiniz.

Geleceğe dönük vizyonunuzu tanıtmak içinse yolumuz farklı!

Futurist pazarlama, gelecekteki hedeflerinizi, tutkularınızı ve vizyonunuzu vurgulayarak insanlara ilham verebilir. Yenilikçi düşüncelerinizi ve gelecekteki projelerinizi paylaşarak izleyicilerinizi şimdiden geleceğe doğru her yeni gün için sizi takip etmelerine teşvik edebilirsiniz.

Hikaye anlatma yeteneğinizi kullanın:

Hem retro hem de futurist pazarlama stratejileri güçlü hikaye anlatma becerilerini gerektirir. Kendi öykünüzü, başarılarınızı ve gelecek planlarınızı içeren bir anlatı oluşturarak insanların sizi daha iyi anlamasını sağlayabilirsiniz. Hepimiz hikayeleri severiz öyle değil mi!

Güçlü ve tanınabilir görsel kimlik oluşturun:

Retro tarzda, kişisel markanızı geçmişten esinlenen görsel öğelerle güçlendirerek tanımlayabilirsiniz. Aynı zamanda, futurist bir bakış açısıyla da geleceğe dönük modern ve yenilikçi görsel unsurları ekleyerek markanızı güncel tutabilirsiniz. Dengeli kullanmak şartı ile!.

Teknoloji ve inovasyonu kullanın:

Futurist pazarlama, teknoloji ve inovasyon ile ilgili stratejiler içerir. Sosyal medya, dijital platformlar ve diğer yeni teknolojileri kullanarak kişisel markanızı güçlendirebilir ve daha geniş bir kitleye ulaşabilirsiniz şimdi bunu geçmişe dönük nasıl yaparız diye düşünüyorsan hemen yazıyorum:

Geçmişten gelen öğretileri geleceğe taşıyın:

Retro ve futurist unsurları birleştirerek, geçmişte edindiğiniz deneyimleri gelecekteki hedeflere nasıl taşıyabileceğinizi vurgulayabilirsiniz. Bu, sürekli bir gelişme sürecini simgeler.

Kişisel markalaşma, hem geçmişin değerlerinden hem de geleceğin potansiyelinden faydalanarak kendinizi güçlü bir şekilde ifade etme ve insanlar üzerinde kalıcı bir etki bırakma fırsatı sunar. Her iki pazarlama yaklaşımını kendi hikayeniz ve marka değerlerinizle uyumlu bir şekilde birleştirerek, insanlarla daha derin bir bağ kurabilir ve kendinizi ayırt edici kılabilirsiniz. Yol aynı sadece sapaklar farklı!…

Marka ve Felsefe Yönetim Kurulu Odasına Bekleniyorsunuz!

Bir marka oluşturmak, yenilemek, yönetmek “beni baştan yaratın” diye dünyaya seslenen bir felsefi yaklaşım bana göre. Her iki disiplin arasında çok ince bir çizgi var. O kadar hoş ki, biri diğerinin alanına geçmemek için o ağı bozmadan ilerliyor.

Marka, bir ürünün, hizmetin veya şirketin genel kimliği oluşturma ve yönetme sürecini ifade eder. Felsefe, varoluş, bilgi, değerler, akıl gibi temel soruları inceleyen bir disiplindir.

Marka değerleri ve etik dediğimizde felsefe ile şuradan bağlaşır.

Şirketler genellikle sosyal sorumluluk, sürdürülebilirlik ve diğer etik konulardaki felsefi duruşlarını marka değerleri üzerinden geliştirir ve tüketicilerle de benzer değerlere sahip olmalıdır ki onları etkilemiş olsun.

Varoluşçuluk akımını seviyorum. Diğer adı Egzistansiyalizm hep çok karizmatik gelmiştir.

Kişisel markada en başta var oluş, bireysel özgürlük, seçim ve sorumluluk üzerine konuşuruz. Eğer Markalar kendi özgünlük ve gerçekliklerini iletmek için tasarlanmış bir kimliğe sahiplerse ve bu kimlik, hedef kitlenin duygularına hitap etmek amacını taşıyorsa tam da bu nedenle varoluşcu düşünce biçimi çok değerlidir.

Felsefi akımların içinde semiyotik adlı bir disiplin vardır. İşaretlerin ve sembollerin ve bunların yorumlanmasının incelenmesiyle ilgili bir disiplindir. Filozof Ferdinand de Saussure işaretlerin bir anlamı nasıl ilettiği konusunda katkıda bulunmuştur.

Bunun marka ile de bir ilgisi olabilir mi diye düşünmüyor değilim. Marka oluşturma çalışmalarının içinde de anlam iletmek ve tutarlı bir görsel kimlik oluşturmak için semboller, logolar ve işaretler gibi unsurlara ağırlık verilir. Semiyotik anlayış, markaların iletişimi etkili bir şekilde gerçekleştirmelerine ve tutarlı görsel bir kimlik oluşturmalarına yardımcı olur.

Güzel olanı sever ve kendimize yakın buluruz. Estetik anlayış bile Immanuel Kant, Arthur Schopenhauer gibi filozofların düşünce konuları girmiştir. Sanki orada markalar için logolar, ambalajlama konuşulmuş gibi görsel açıdan çekici bir yol sunarlar.

Yolun başı aslında hep aynıdır.

Marka olmak benim için bir fikir ile başlayan eylemler ve süreç ile birlikte ilerleyen pratik sonuçlar bütünüdür. Marka stratejisi piyasa trendleri, tüketici tercihleri, rekabet ortamları dikkate alınarak = fayda sağlamalıdır.

Şapkadan Kişisel Marka Olur mu?

Şapka’dan kişisel bir marka olur mu? Düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen Chanel’dir. Web sitesinin tarihçesinde şöyle yazar; O dönem, Coco adıyla anılmaya başlandı. “21 rue Cambon’da “Chanel Modes” (Chanel Tarzı) adı altında bir şapka butiği açtı. Şapkaları dönemin tanınmış Fransız aktrisleri tarafından giyildi ve itibarının artmasına yardımcı oldu. Her ne kadar bir Chanel hayranı olsam da ben konuyu bir de soyut bir anlamda karşımıza çıkan bir şapka ile ele aldım.

Edward de Bono yaratıcı düşünme tekniklerinin doğrudan öğretimi konusunda uluslararası bir otoritedir. 6 şapkalı düşünme tekniği adını verdiği kitabını 1985 te yazmıştır. Kitabının önsözünde şunu dile getirmiştir: Altı düşünme şapkası bize, düşüncelerimizi bir orkestra şefi gibi yönetme olanağı sağlar. Böylece istediğiniz anda, istediğiniz düşünce türünün ön plana çıkmasını sağlayabilirsiniz. Bir toplantıya katılan insanların da zaman zaman farklı düşünme türleri kullanarak, ele alınan konuya değişik açılardan bakmaları çok yararlı olur.

Bu bilgi ile birlikte bir de kişisel markamızı ele alalım. Kişisel bir marka, bir özgeçmişten, bir asansör satış konuşmasından veya bir sosyal biyografiden daha fazlasıdır. Dış profesyonel benliğinizin resmileştirilmiş bir ifadesi olarak
bir müze, galeri, arşiv koleksiyonunun yöneticisi olarak -ki buna küratör adını veriyoruz- kendi benliğimizin özüdür. Bu, dünyada etkileşimde bulunduğumuz ve faaliyet gösterdiğimiz her koşulda yaşadığımız anın bir kodudur. Bizler 6 renkli şapka tekniği adı verilen yansıttığımız her düşüncenin bir parçasıyız. O düşüncelerde bizim kişisel markamıza ait.

Bir Edward ile daha tanıştıracağım sizi
Big Fish adlı filmde ölmekte olan kahraman var. Adı Edward Bloom. Bu kişi yetişkin oğluna hayat hikayesini anlatıyor. Hikayenin gidişhatının çok uzun olduğunu algılayan oğul, çok geç olmadan “gerçek” babasını tanımaya başlıyor.
Keşfettiği şey, hikayelerin çok fazla yalandan oluşmadığı, süslenmiş olan bize sunulan gerçek detaylar olduğunu anlamış. Ancak hikaye, Edward’ın oğlunun kendisinin de görmesini istediği benliği ve dünyanın onun düşünceleri üzerinden kendisini hatırlamasını da yansıtıyor.

Kendi markanızın sizinle ilgili olduğu ve yansıttığınız düşünce etrafından başkalarıyla bağlantı kurmak olduğunu görürüz.

Bireysel olarak bir markanın içinden çıkıp kendi liderliğimizi ele almaya başladığımızın en keyifli yanı, kişinin hayat hikayesinin, özelliklerinin, değerlerinin otantik ve derlenmiş, düşünülmüş tüm unsurları, kişinin kendini en iyi şekilde ortaya koyması, belirli kişisel ve profesyonel hedeflere ulaşması için bir araya getirilmiş olmasıdır.

Ayrıca propaganda kavramının tahtını koruyan Erward Barneys’i anmadan olmaz. İnsan arzularını değil, arzuları insanı yönetir diyen Sigmund Freud’un yeğeni Edward Bernays de hayatımızın bir köşesinde yerini koruyor. Ben neymişim demeniz için “Ben devri” belgeselini seyretmenizi öneririm.

Bir marka mentor ile kişisel marka liderliğin üzerine çalışmak istersen ben buradayım.

Yapay Zeka Kişisel Markalaşmanın Geleceğini Değiştiriyor mu?

Otomatikleştirilen bir deneyim. “Bugün ne yazsam” değil ne yazdırsam çağı başlıyor!
Sizi bir yapay zeka üzerine deneyim üreten bir site ile tanıştıracağım. Adı: Pictory.AI. Videosu biraz ilerde okumaya devam…

Bu arkadaş chat GPT üzerinde verdiğimiz bir komut sonrası ortaya çıkan bilgileri kendi sayfasına taşıdığımızda yazının bize videosunu oluşturuyor. Üzerine istersek yazıları koyabiliyoruz hatta bir adım ileriye taşıyor ve o yazıları erkek veya kadın ses tonu ile izleyenler için seslendiriyor. Üstüne de yazının içinden anahtar kelimeleri seçiyor ve yazı ile uyumlu olabileceğini düşündüğü video veya fotoğraf seçiyor.

Sistem ingilizce odaklı olduğu için çeviriler biraz farklı. Ben bu sefer Chat GPT’ya komut vermek yerine Türkçe cümlelerimle kendim Script alanına kişisel markalaşma süreci ile ilgili cümleler yazdım. O da yazılarımı 3 sn de bu video haline getirdi. Seslendirme yerine de bana sunduğu müziklerden birini seçtim. Fotoğraf yerine her bir kare için 1-2 saniyelik video gifler düzenlemesini istedim. Çok zevkli.

Dün bir eğitimimde de bundan bahsettim. Çok yaygınlaşacağına eminim. Yurtdışı için affiliate programı bile başlatmışlar.

Kişisel markalaşma, dijitale doğru ilerliyor derken yapay zeka ile iç içe doğru bir ilişkinin hız kazandığı şu aylarda endişe etmemiz gereken bir konu da markanızın [mesajındaki orijinalliği kaybetme riski] olduğunu söyleyebilirim.

AI algoritmaları ile kişiselleştirilmenin hedef kitlede zirve yapacağı bir gerçek ancak insan benzeri görünen ve insan sesinden, tonundan benzersiz yaratılan içerikler üretebilse de aslında işin özünde yoksunluk hakim.

Videoların insanlar tarafından gidip yerinde çekilmediği, bunun anlaşılmasının epey zor olduğu bir döneme girdiğimizi unutmamak gerek! Bir pizza sunum videosu var akıllara zarar deyip biraz sizi acıktırayım. İnanın bir iş birliğim yok 🙂 #Yapayzeka ve #kişiselmarka ‘nın ilişkilendirilmesi hakkında bir süredir araştırıyorum. Notlarımı Linkedin’de ve burada paylaşacağım.

Video’yu Linkedin den izleyebilir Kişiselmarkaveyapayzeka adlı etiketten diğer yayınlara ulaşabilirsiniz.

Merhaba Ben Bahar5er,
🙋‍♀️ Eski Turizmci, Uzun yıllar kurumsal marka iletişim uzmanı, şimdilerde kişisel marka mentorum.
Bu hayatta bir PAY’ım var. Paylaşırım, Anlatırım, Yazarım.
Bu PAY’ı sizin için tasarlıyorum. Profil kapak fotoğrafımdan size özel 3 aşamalı başlığa ulaşabilirsiniz.
💻 Linkedin de genel hatlarıyla marka-pazarlama-kurumsal iletişim ile ilgili içerik üretiyorum. Eğitimlerim ve kişisel marka ekosistemine ait bilgiler, #baharınkitaplığı ile iş dünyası ile ilgili okuduğum kitaplardan aldığım notları paylaşıyorum.

💬 Okuduğunuz bu içerik ilgi alanınız içindeyse;
içeriği beğenebilir, paylaşarak etkileşim halinde bulunabilirsiniz.
Beni takip edebilir, profilimdeki zile tıklayarak akışınıza yeni içeriklerimin gelmesini sağlayabilirsiniz.
Birlikte çalışabileceğimiz projede konuşmacı, mentor, eğitmen, Linkedin Influencer vb alanlarda buluşmak üzere.

Nasıl Marka Olunur mu, Markalaşma Nasıl Olur mu?

Bir markalaşma başlangıcı üzerinde emeğini yoğunlaştırdığın ben buna kafa çürütmek demiyorum -kafalar çürümesin-bir marka planı hazırlamaktır. En tepede var olan markanın; pazarlama, satış ,iş veya ürün geliştirme ar-ge nasıl bir kulvarda boy gösteriyorsan tüm iş sistematiğinin bir araya getirilmesi ve bu sistemlerin her bir aşamasının başarılı olması için detaylandırılması, hangi noktada nasıl bir finansman süreci ile desteklenmesi gerektiğinin bilinmesiyle başlar.

En temelinde marka yolculuğuna çıkacak olan kişinin önceden kendine verdiği bir karar vardır. Bu alınmış karar ile birlikte sürecini ilerletecek bir vizyona sahip olmalıdır.

Vizyonunuz, markanızın elçisidir. Her yaptığınız ile sizi bir adım ileriye götüren ve ileriyi gösterendir. Ancak bu vizyonun bulunduğu yere gelmeniz için kendinizi tanımanız ve hedefler belirlemeniz gerekir.

Soru gelsin?

5N1K vardır ya hani evrensel bir değerde inceleme yöntemi olarak bilinir. Genelde gazetecilik de çok kullanılır. Dün 3 mentorluk görüşmem vardı. Gün içinde her mentime sorduğum başlangıç sorum aynı. İçlerinden en değerli olarak hissettikleri sorulardan biri.

Hayal ettiğin ya da işin içinde bulunduğun markanız ile neyi başarmak istiyorsunuz?

Kendinize hedef yolu belirlediniz mi?

Çıkışın sonunu düşünmüyoruz. Şimdilik hedefimiz yolun adımlarını stratejik şekilde belirlemektir. Bunun için size destek olacak bir yol arkadaşlarınıza ihtiyacınız olacaktır. Buna hedef kitle diyorum. Uygun bir hedef kitleye seslenmezsen çıkmaz sokağın duvarına bakakalırsın. Hiç birimiz istemeyiz!

Bunun için bizim ürün ve hizmetlerimizle örtüşen ancak kitlemize de uygun bir vaadimiz olsun. Mesaj verelim “uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece” derken bize yoldaş olsun. Ne halde olduğumuzu bilsin. Geçtiği her yolda mesajını bıraksın. Harekete geçirsin insanları.

Çünkü biliyoruz ki duyguların içinden geçmeyen hiçbir şey bizi yakalayamaz. Yolumuz herkesle farklıdır ama duyguları yok sayamayız. Bu ister ister bir roman, ister bir şarkı, ister bir #marka olsun.

Sizi, satın almak isteyen kitlenin aklına bir tohum ekmen gerekir. Bu tohum satın alma dürtüsünü duygularla harekete geçirmelidir. Markan yoksa #pazarlama değerini yitirir. Bir değerde tutmadığını pazarlamak istemezsin. Pazarlamazsan satamazsın, satamazsan duygulara hitabının niteliği bilinmez. Her şeyi ile dengede olmalısın.

Önce kendini bilmen gerekir. Kendini keşfe çıktığında markan arkandan gelecektir. Bir süre sonra yan yana olursunuz. Sonra bir bakmışsın markan seni geçer.

Hadi yakala!

Kendine yetiş

Yetişmek için o yolculuğa çık. 

*Bir elin 5 parmağı var. Fotoğraftaki gibi, 5. parmak ben. Bu yazıyı sana yazdım.

Marka Bağlılığı ile Medya Pazarlaması – Yaşayan Bir LoveMark Hikayesi

“Aşk markaları” güçlü bir cazibe etkisini üzerinde hissettiren markalardır. Bunlar diğer markalara göre tercih edilmekle kalmaz, aynı zamanda “kalbe dokunan, insanı gülümseten” markalarda olabilirler.  Bu anlamda tipik aşk markalarına Nutella ve Haribo’yu örnek verebiliriz. Her sektörde alanında LoveMark olmuş lokomotif bir marka bulabilirsiniz.

Kevin Roberts, 2004 yılında yayınlanan “The Lovemarks Effect” adlı kitabında, bir markayı aşk markası yapan üç temel faktör olduğu teoriyi anlatmaya çalışır.

Bir aşk markası Gizem, duygusallık ve yakınlık barındırmalı.

Hiç düşündünüz mü?

Gizem: Markanız, hikayesini anlattığında tüketiciye ilham veriyor mu, hatta tüketicileri markanız ile ilgili hayal kurdurmak için baştan çıkarıyor mu?

Duygusallık: Marka duyularla deneyimlenebilir mi? Marka sesiniz tipik bir görünümünüz veya karşı tarafa vereceğiniz belirli bir his var mı?

Yakınlık: Müşterilerinizle empati, tutku ve bağlılık ile marka aracılığıyla duygusal bir ilişki kurabiliyor musunuz?

Tüketiciler genellikle yıllarca hatta tüm yaşamları boyunca aşk markalarına sadık kalırlar. Marka hataları affederler. Markalarına güvendikleri için olası fiyat artışlarından etkilenmezler – markanın temel değeri daha önemlidir ve o markaya para harcamaya istekli olurlar.

Ancak İki insan arasındaki koşulsuz sevginin aksine, hayran ve marka arasındaki sevgi bencildir. Marka gerçek bir katma değer sunuyorsa yani kişiye olumlu ve her aşamada sürükleyici bir müşteri deneyimi yaşatamıyorsa istenilen aşk markası statüsüne ulaşamazlar.

Marka Bağlılığı ve Medya Pazarlaması Arasındaki Doludizgin Aşk’a Ne Demeli!

Aşk, karşılıklık bir bağ kurarak, size inanan ve sizin de inandığınız birini veya bir şeyi bulmaktır.

Günümüzde 21. yüzyılın aşk hikayesi, maalesef Romeo ve Juliet tarzında bir hikaye değil. Her insanın her gün temas ettiği şeyin sadece bir telefondan ibaret olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanların elektronik cihazlarına bağımlı olduğu bu çağda, en büyük aşk hikayesi de dijital de tüketicinin hayallerindeki markayla buluşup bağlantı kurabildiği noktada yatıyor. Burada bize destek verecek en önemli alan ise medya pazarlaması olarak karşımıza çıkıyor.

Tüm dünyada pazarlamacılar için sosyal medya, marka bağlılığının ortaya çıkması için en popüler yer Marka ve tüketicilerin birbirlerini samimi bir şekilde tanımaları için mükemmel bir zemin sağlar hazırlıyorlar ve diyorlar ki; markalar artık kendi hikayelerinin sahibi değil. Müşterilerin de marka hikayelerinde pay sahibi olmalarına topluluk oluşturarak izin veriyorlar. Otantik marka bağlılığı teşvik etmek, tıpkı bir ilişki gibi, belirli bir düzeyde duygusal yatırım gerektirir. Müşteriyi etkilemek zaman alır.

Markaların sosyal medyada ilişki geliştirmesi her zamankinden daha önemli. Pazarlamacıların mücadele ettiği şey, etkileşimin sürekli ve bitmeyecek olan bir karşılaşma olduğunu kabullenmesidir. Sosyal medya pazarlamasında “beğenme” ölçülebilir bir satış olarak kabul görmese de “beğenme” olayı ile birlikte yeniden paylaşma butonunun kullanılması markanızın başka bir arkadaş çevresi içinde haberdar olunmasını sağlayabilir. Ağızdan ağıza pazarlama dijital de olsa hala en değerli pazarlama biçimlerinden biridir ve Markaların tüketicilerle kurduğu ilişkiler genellikle satışın kendisinden daha değerlidir.

Bu Aşk Burada Biter Mi?

Ataol Behramoğlu “Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim” der şiirinde. Markalar için öyle kolay mı çekip gitmek?

Otantik bir marka pazarlaması yaratmak istiyorsanız ürün veya hizmetiniz o zaman aşkın ilk anlarını hayal edin.

İçiniz kıpır kıpır, Onu ilk gördüğünüz andan beri yeniden karşılaşmak ve bağlantıya geçmek için can atıyorsunuz ve ruhunuzu onlara açmaya hazır ve isteklisiniz. Bu bağlantıyı özlemek, tüm insanların yaşadığı bir şeydir ve pazarlama dünyasına da yansır.

Bugün tüketiciler sosyal medyada gezinerek istedikleri bilgiye erişebiliyor ve bu bilgilerinde dürüst olmasını istiyor. Elde ettikleri verilerde, derinlik, bağlam ve duygu arıyor.

Marka kendi bağlılığını etkili bir pazarlama stratejisi ile sağlamak istediğin de bu üç etkene odaklanmaktır. Hikayesi ile derinlere iner, bağlamsal içerik oluşturur ve algıda kalıcı bir dozda duygu katar. Böylece tüketiciler için marka deneyimi sadece bir ihtiyacı karşılamanın ötesine geçmiş olur. Markaların yalnızca sosyal ağlarda yer almasını değil, aynı zamanda onlarla etkileşim kurmasını isteyen tüketici artık adım adım markaya heyecan duymaya başlar.

Bu nedenle medya, özellikle marka bağlılığı yaratma ve sürdürme söz konusu olduğunda, birçok marka için vazgeçilmez haldedir ve ilişkilendirilebilir bir iletişim için markaya katılım alanı açar.

MARKALARIN TAKLİT EDİLEMEYEN İLİŞKİSİ: FLÖRT

Tüm şirketlerin dijitalleşme yolculuğunda gün gelecek kimse bununla övünemeyecek durumda yer alacak. Dijitalleşmenin bile sıradanlaştığı bir dünyada markamızı ayakta tutmak için türlü oyunlarla baş edeceğiz. Dijitalleşmeyi en başından doğru anlayan ve uygulayanlar için ise bu durum büyük bir koz olarak karşılarına çıkacak. Şimdi onu kullanmanın tam zamanı.

Gelecekten geçmişe bir flört. Mümkün olan en yüksek müşteri yakınlığı için yapılması gerekene şimdiden başlamak için markamızı insanileştirmemiz gerek.

Dijitalleştirme ile taklit edilemeyen tek unsur gerçek bir ilişkidir.

Her şeyin hızlı bir şekilde dijitalleştirildiği bu zamanlarda bir sonraki teknolojiye erişmek isteyen şirketler hemen eksiksiz bir dijital stratejiye ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Anlatılan her şeye ikna oluyorlar. Durum gerçekten böyle mi ya da hep böyle mi gidecek her noktayı adım adım inceleyelim:

Sayısallaştırmanın temeli kullandığımız lisan ve ülkeler üzerinden saat dilimleri arasında ağ oluşturmayı mümkün kılar. Sosyal ağdaki veriler, algoritmalar müşterilerimize onların özellikleri ile yaklaşmamıza yardımcı eder. 7/24 dijitalleşmeyi fırsat olarak gören şirketler dijitalleştikleri için kendilerini mutlu ve şanslı sayar. İş süreçleri, iletişimi, satın alma dahi her şey dijitalleşiyor. Bu bir zorunluluk. Her şirket bunu düşündüğünde ve yapmaya başladığı andan itibaren kendi rekabet avantajını ortalama seviyeye getiriyor.

MARKANA SOR:

Dijital olmaksızın bizim markamızı farklı kılan nedir? 

Her şey dijitalleştiğinde bizi rakiplerimizden ne farklılaştıracaktır?

Gelecekte bunun için neye ihtiyacımız vardır?

Dijitalleşmeyle taklit edilemeyen tek bir şey vardır. Gerçek bir ilişki. İlişki; insanların aynı değerleri hissettiğinde ve birbirlerine yaklaştığında ortaya çıkar. Her ikisi de ilişkiye istekli olmalıdır. Markalar için bunu konuşursak markalar da kendi içinde kalarak -kendinden bahsederek- konuşmalı, muadillerine genel sırlar vermeli ve ortaya marka sıcaklığı yaymalıdır.

MARKANA SOR:

Marka sıcaklığını nasıl yayarız? Nelere dikkate almamız gerekiyor?

Değerler ve kültürümüz bizi biz yapan unsurlardır ve her zaman önemlidir.

Dijital dünyada markanız neyi temsil ediyor? Tutumunuz dijitalleşmenin ilk adımında belirleyicidir. Müşterilerle alışveriş uzun vadede başarılı istendiğinde profillerin ve değerlerin de netliğe ihtiyaçları olmalıdır. Sadece yaş ve cinsiyet, gerçekte kim olduğunuzu anlaması için yeterli değildir. Bununla birlikte markanız kendi özünü temas noktalarında tutarlı bir şekilde ve her zaman aynı şekilde açıkça ifade etmelidir. 

Düşünüldüğünde bir markaya aşık olmak ile bir insana aşık olmak arasında çok fazla bir fark yoktur. Aşkınızla nerede karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz. Birçok rakipleriniz vardır. Aynı zamanda senden hoşlanıp hoşlanmadığına ve baş başa olmaya aday olup olmadığına beyin sadece 1-2 saniye içinde karar veriyorsa markanız için durumun da böyle olması oldukça manidardır.

Erişilebilirlik – Markalar sizinle ne kadar bir yakınlık kuruyor ? Derin mi yüzeysel mi ?

İlk görüşte aşk budur dersek ilk incelemeden sonra markanın da diğer kişiyle etkileşime girmesi beklenir. Müşterileriyle onlar da yeni bir yakınlık inşa etmeliler. Müşterilerini düşünen onların bulunduğu ortamı iyi belirleyip temas noktalarının kalitesine odaklananlar, uzun vadede müşterilerinin memnuniyetinden ve müşterilerin kendileri hakkında çevrelerine yayacağı tavsiyelerden de yararlanacaklardır. Bir tüketicinin satın alma güdülerini ve gizli arzularını iyi bir iletişime erişebildiğinizde öğrenebilirsiniz. Yeni ve uygun ürün / hizmetler geliştirebilir Bununla birlikte değer yaratabilirsiniz.

Sırları paylaşmak insanları da markayı da birbirine bağlar

Sevgimiz büyüdüğünde daha çok bilmek isteriz. Müşteriler de gönül verdiği marka hakkında her şeyi bilmek ister. Sadece mükemmel tarafları değil amatör tarafları da tanımak isterler. Arkadaki hikayen nedir? Bunun başarılı olması için markaların özgünlük duygusuna ihtiyacı vardır. Perde arkasında planlanmış sosyal medya gönderileri üretmesi markaya yetmez aynı zamanda güncel olaylara veya yorumlara tepki vermesi de beklenir. Bu durum markanın el yazısı ile hissedilebilir şekilde işlenmelidir. Müşteri tarafından hissedilen duruş, yakınlık ve insanlık, markaya ben olduğum gibi buradayım ve kendimi bu şekilde ifade ediyorum algısı yaratır, benzersizlik kazandırır. En kayıtsız müşteriyi bile bir marka müjdecisi haline getirebilirsiniz.

Aşk karşılıklı çalışır

Hayal edelim. Karşımızda tüm cesaretini toplayıp “Seni seviyorum” diye kendini ifşa eden biri, karşı taraftan tek bir şeyi umar: Onaylanmak.

Olumlu bir birliktelik düşündüğümüzde bunun çift taraflı olmasını arzu ederiz. Ancak bu markalar için karşılıklı ve biraz da farklı çalışır. Aşırı olumsuzluğa ve zıtlığa, takıntıya düşmeden markalar da aşk için çalışır. Bilirler ki insaniyet namına duygular iş yapar.

Bir müşteri, hayran olduğu markaya açılırsa, marka da beğeni ve yorumlarına bir karşılık vermelidir. Hayran, marka için herhangi bir çalışan tarafından oluşturulan içeriğe bile kapılırsa, bu markaya olan saygıdır. Markanın bir parçası olduğunu hisseder ve marka başarısını kendi inisiyatifiyle yönlendirir.

Rekabet artık her yer de. Dijitalleşme ise bir nefes kadar bize yakın. Markaları insancıllaştırırsak teknolojinin ötesinde bir rekabet avantajı yakalarız. Öne çıkacağımız gerçeğine markamızı hazırlamamız gerekir.

GİRİŞİMCİLİK SÜRECİNİZDE YANINIZDA KİM VAR?

Her girişimci, en iyi olmasını istediği girişim iş modelinin olabildiğince hızlı bir şekilde ölçeklenmesini ister. Bir an önce büyümesini görmek için çabalar. Ancak bazı ilkeler vardır ki bir an önce dediğiniz işler de yanınızda sizinle yol alacak doğru insanlara sahip olmanız gerekir. Dijital girişiminizi yapılandırırken kilit kişileri işe alarak, ürünlerinizi mükemmel müşteri hizmeti sağlamaya çaba göstererek büyütebilirsiniz.

Başlamaya hazır olduğunuzda yanınızda olması gereken sekiz kişinin hayalini kuralım mı?

1. Proje yöneticisi

Şirketiniz büyüdükçe, Her işin plana göre çalıştığından emin olmanız gerekir. Bu nedenle şirketiniz içindeki tüm alanlardan sorumlu birinin olması ihtiyaçtır. İşe almayı düşündüğünüz proje yöneticisi, tüm görevleri ile işindeki kilit personeli bir arada tutabilen iş alanına yönelik pozisyonununuz her ne ise o alanda asıl yetkinliğini sağlamış bir iletişimci olmalıdır. Bu yönetici pozisyonunun gerektirdiği görevler dışında paydaşlarla da düzenli olarak toplantı planlamaktan ve bir sorun olduğunda şirketinizin liderliğiyle iletişim kurmaktan da sorumlu olacaktır.

2. Dijital kampanya stratejisti

Kampanya stratejistinin amacı, markanızı maliyetlerine göre hangi tür pazarlama kampanyalarının sizin için pazarda büyük etkiye sahip olacağını anlamaktır. Size nereye yatırım yapacağınızı söyler. Bu kişi, rekabet halinde olan şirketin önceliklerini belirler ve şirketiniz iyiliği için “hayır” deme yetkisine sahip olmalıdır.

3. Pazarlama temsilcisi

Pazarlama temsilcileri, kampanya stratejisti tarafından seçilen stratejileri uygulayan kişilerdir. Bu çalışanlar, belirlenen temel ölçütlere göre pazarlama kampanyaları oluşturur ve sonuçları ölçer. Unutulmayacak hikayeler yaratarak kampanyaları belirlenen iletişim kanallarına yarar.

4. Sosyal medya yöneticisi

Bu kişi, sosyal medya erişiminizden ve güncellemelerinizden sorumludur. Sosyal medya, her gün değişen dinamiklere sahip bir platformdur. Girişiminiz için düşünülen sosyal medya promosyonları olduğunda gelen cevapları karşılayabilecek sorumlulukta sağduyulu ve kalıpların dışında düşünebilmelidir. Sosyal medya, bir girişimi takipçiler üzerinden büyütmenin ve dijitali orada bırakmanın bir parçası değildir. Temsil edilen markanın kontrolünü takipçiler üzerinden sağlar ve konuşulanlar üzerinden girişimi yönlendirmeyi amaçlar.

5. İçerik stratejisti

İçerik yazarları her ne kadar sosyal medya yöneticileri ile yakın çalışsa da bu kişi pazarlama ve kampanya dan gelen fikrin geliştirilmesi ve dağıtımı yoluyla belirlenmiş bir pazarlama stratejinizi şekillendirmekten sorumludur. Ayrı bir alan açılmak istenmiyorsa sosyal medya sorumlusu üzerinden yapılabilir. Ancak içerik stratejistleri, müşterilerinizin kim olduğunu, ihtiyaçlarının ve isteklerinin neler olduğunu ve şirketinizin bu ihtiyaçları nasıl karşıladığını bilmeye önem verir. Girişiminiz için satış döngüsünün farklı aşamalarını pazarlama yöneticisi ile konuşarak belirler.

6. Web tasarımcısı

Dijital bir girişimciyseniz -ki bu fiziki bir girişim de olabilir ancak ufacık bir kodlama bilgisine de sahip olmamız gereken çağdayız. Web sitemiz bizim evimiz. Ofisimiz. Orayı güncel tutmak gerekir. Açılış sayfalarında ve e-posta pazarlamasına kadar birçok yerde dijitalin başı olarak ön gördüğümüz içerik stratejisti ile birlikte çalışacak olan metin yazarı ve pazarlamanın her alanı sizin bu yeri potansiyel müşterilerinize pazarlamanız için teşvik edeceklerdir.

7. Metin Yazarı

İçerik stratejisti varken bir de bir metin yazarı mı işe alacağım dediğinizi duyar gibiyim. Bu ilk aşamada çok gerekli olmayabilir ancak bilinmesi gereken şu ki; Metin yazarı, pazarlama yön. Tarafından belirlenen genel pazarlama stratejinizi yönlendiren e-postalar, açılış sayfaları ve harekete geçirici mesajlar için satış odaklı bir metni işinize uygulayan kişidir.

Harika bir metin yazarı, potansiyel müşterilerinizin ihtiyaçlarına nasıl hitap edeceğini bilir ve satış hunisindeki yerini yakalar. İnsanları harekete geçmeye zorlayarak içeriği nasıl yönlendireceklerini bilirler.

8. Analist

Dijital dünyada pazarlamayı ölçmeden değerlendiremeyiz. Verilerinizin ölçümü, analizi ve yorumlanması analistin iş tanımı içerisine girer. Analist, müşteri verilerinizi iş bölümlerine ayırmanıza ve uygun demografik bilgileri hedeflemenize yardımcı olacaktır. Pazarlama kampanyalarınızın performansını ölçer ve büyümenizi hızlandıracak test ve optimizasyon sürecine destek verir.

Tüm bunlar şirketinizi ileriye taşımak için gereken kilit rolleri dolduracak özel yeteneklerdir. Hepsinin olup olmamasına ve şirketinizi kazancına göre bunları siz konumlandırabilirsiniz.